SEÇİMLER BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİRSEYDİ, YASAKLANIRDI!

Yapılan, yapılmakta olan propagandanın tersine 29 Eylül’de söz konusu iklim değildir: (Erken) yeni parlamento seçimleri var. Bizzat kendilerinin sebep oldukları ÖVP (Avusturya Halk Partisi-ÇN) / FPÖ (Avusturya Özgürlükçü Partisi-ÇN) koalisyonunun parçalanması bunu gerekli kıldı. “Ehven-i şerrin seçilmesi” bir kez daha yeniden çeşitli güçler tarafından propaganda edilmektedir. Oysa bu görünürdeki ehveni şerrin bizzat burjuva erk kompleksinin parçası olduğu ve tam da SPÖ (Avusturya Sosyal demokrat Partisi -ÇN) ve Yeşillerin eyaletlerde onlarca kez hükûmetlere iştirakleri kanıtladığı üzere, ezme siyaseti uyguladığı ya görmezlikten gelinmekte ya da bu propagandaya inanılmaktadır. Nüfusun çoğunluğu açısından ne bir partinin siyaseti ne de diğer partinin politikası arasında pek fark yoktur. Faşistleşme, yani demokratik hakların budanması ve sosyal kazanımların gasp edilmesi herhangi bir burjuva partinin rengi veya siyasi programından bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Kapitalistlerin düşmekte olan kârlarının beraberinde getirdiği ve buradaki (örnek: 12 saatlik işgünü) ve bağımlı ülkelerdeki emekçilerin sömürülmesini, hem de dünya çapındaki savaş tehlikesini keskinleştiren bu kriz, emperyalist aşamasındaki kapitalizm için tipiktir ve parlamenter yolla bertaraf EDİLEMEZ.

Bizi birkaç yılda bir seçime çağıran bu parlamenter sistem gerçekte sadece diktatörlüğün kurnazca gizlenmesidir. Belirli bir kişinin ve aynı zamanda belirli bir partinin diktatörlüğü değil. Ama pekâlâ bir sınıfın – kapitalistlerinkinin. Onlar sadece medyayı kontrol etmekle yetinmiyor, aynı zamanda sonra “seçim” diye adlandırdıkları tek tek bireylere sivrilttikleri (eğer milyarlar değilse) milyonlarca pahadaki aslında içi boş reklam numarası/esprisi olanaklarını da denetliyorlar. Peki ne türde bir seçim burada önümüze getiriliyor? Bu, veba ile kolera arasındaki seçimdir; çünkü seçime katılan partilerin hiçbiri şuandaki toplum biçiminin, kapitalizmin, sadece en azından “radikal” bir “devinimi” veya hatta onun parça parça edilmesi çabası içinde değildirler. Onlar daha ziyade egemen seçkinlerin, sermayenin yardakçılarıdır. Onlar burjuva partileri olarak sırf bu sistemin görevini sermayenin yararına en iyi şekilde idare etmek durumundadırlar- fazlası değil. Ama firma sahipleri, şefler, amirler, kısaca kapitalistler, eğer onlar bizzat emekçi nüfus kitlelerini ezip soyarak mümkün olan en fazlasını kendileri için çıkardıklarında ancak o zaman kendilerinin kârları ve hisse senetleri kurslarıyla iyi olduklarından, onların egemenlikleri, halk kitlelerinin, özellikle işçi sınıfının her zaman ancak zararına olabilir. Bundan dolayı onların düzeni ve sistemi asla bizimkisi olamaz! Burjuva seçimlerinde içinde yaşadığımız toplumun nasıl olması gerektiğini seçemeyiz. Seçimler bizzat kendini yetkili kılmak değildir. Bizler kitlelerin çıkarları doğrultusunda derin siyasi değişiklikleri de seçemeyiz. Bize bırakılan biricik kimin/kimlerin bu sömürüyü örgütlemesi gerektiği, kimin/kimlerin kötüleştirmeleri planlayacağı, idare edeceği ve gerçekleştireceğidir!

Ne var ki egemenler kendilerinin sisteminin aman da aman böylesine demokratik niteliğini memnuniyetle vurguladığından bununla ilgili biz de bir şeyler söylemek istiyoruz: Onlar, evet, istisnasız her kişinin bir parti kurabileceğini, giderek her bireyin de kendisine ait listesi ile seçime aday çıkarabileceği görüşündedir. Tamam, bu doğrudur, peki bu niçin böyledir? “Büyük özgürlük” yüzünden değil (çünkü onlar devinimler için aday olmaktan daha fazlasına gereksinim olduğunu çok iyi bilirler); bilakis bu, artık neredeyse çekilmez hâldeki seçime katılma propagandasının yanında, oyları kapmak ve burjuva demokrasisi hayalini ayakta tutmak için önemli bir araçtır. Egemenler açısından kimin/kimlerin oyları alması değil, bilakis bir bütün olarak oyların olmasıdır! Her kullanılan oy seçime katılım oranını arttırır ve bu oran ne kadar yüksek olursa, egemenlerin kendi hükümranlıklarını meşru kılmaları o kadar iyi olur. Onlar o zaman şunu söyleyebilirler: “Sıradaki kesintiler her ne kadar güzel olmasa da evet, onlar gereklidirler. Ve bakın – insanların çoğunluğunu arkamıza aldık, ne de olsa işte şu kadar fazla sayıda yüzde bizi seçti!” Seçimlerden sonra her zaman sayı/rakamların ortaya dökülüp saçılmasının nedeni işte budur – çünkü onlar sonra söz konusu seçime katılım oranıyla saldırılara karşı kendilerini güven altına alma, meşruluk yaratmış olacaklardır. Burjuva parlamentarizminin büyük yalan masalı işte böyle işliyor. Bunu isteyebilir miyiz? Biz HAYIR diyoruz!

Buna karşılık kendi perspektifimizi, içlerinde emekçileri Sovyetlerde saflarını birleştirdikleri ve bunların aracıyla toplumu bizzat kendilerinin biçimlendirip yönlendirdikleri kitlelerin proleter demokrasisinde görüyoruz – Bizler komünizmden yanayız ve istisnasız olarak kapitalist ipince yüksek kesimine hizmet eden şuandaki gibi bir sistem yanlısı değiliz! Peki, ola ki bu sistemde oyumuzu geçerli bir şekilde vererek (ve bu oy bir de ne kadar “eleştirel” olursa olsun) bir de daha fazla meşruluk sağlamaya yardımcı olur mu?! Kesinlikle olmaz. İşçiler, halk kitleleri, gençler – onlar böylesi bir meşruluktan hiçbir şey kazanamazlar; çünkü onların kapitalistlerle hiçbir ortak çıkarları yoktur (ve evet, bizi seçime çağıran onların sistemidir!). Uluslararası sömürünün ve baskının bu sistemi 29 Eylül’deki bu seçimden sonra daha da keskinleşecektir. Aynı zamanda bu sistemin kendi başına kendi içinden çökmeyeceğini açıkça söylüyoruz. Hayır! Bunun proletarya vasıtasıyla devrimci iktidarı ele geçirmenin bilinçli ve şiddetli eylemine ihtiyacı vardır.

Özet olarak devrimci, komünist yazar Bertold Brecht’in sözcükleriyle söyleyebiliriz: Sadece en aptal danalar kendi kasaplarını bizzat seçerler!

Aktif Seçim Boykotu İçin!

Proleter Devrim İçin İleri!

 

Bizler 1995’ten beri, her şeyden önce sınıf bilinçli işçilere yöneldiğimiz bildiriler yayımlıyoruz. Bunların metinleri 2001’den buyana çıkmaktaki gazete ‘Proletarische Revolution’ (Proleter Devrim)’de de basılmaktadır.

Hedefimiz, sınıflarsız, baskısız ve sömürüsüz bir toplum düzenidir. Bunun için kadın ve erkek işçilerin sınıfı kendisinin bir mücadele partisini inşa etmek, iktidarı fethetmek, üretim araçları sahiplerini mülksüzleştirmek ve burjuva düzenin tüm kalıntıları ortadan kaybolana değin sınıf mücadelesini sürdürmek zorundadır. 1960’lı yılların ortasında SBKP’nin hatalarıyla hesaplaşma içinde ve Sovyetler Birliği’ndeki bürokratik devlet kapitalizminin yolunu hazırlayanlara karşı keskin mücadele içinde marksist-leninist bir genel hattı savunmuş olan ve yeni komünist partilerinin kurulmasına götüren uluslararası devrimci-komünist hareketin geleneğine sahip çıkıyoruz

IARKP Avusturya’da Devrimci-Komünist Parti İnşa Örgütü

Proleter Revolution (Proleter Devrim)

Stiftgasse 8, A-4070 Wien                                                                                               prolrevol.wordpress.com

ia.rkp2017@yahoo.com

iarkp.wordpress.com

Hinterlasse einen Kommentar